Cengiz Şıklaroğlu – Powerboats&Yachts Röportajı

New Family serisi konfor ve performans bakımından az rastlanılan teknelerden birisi. ”Angel New Family seri üretim sistemleri ve taşeronları dahil, her biri konusunda uzman 200’e yakın personeli sayesinde Angel  Yachts’ın  İstanbul Tuzla tersanelerinde üretilmektedir.

Çok kullanışlı olan bu model, tam bir boğaz teknesi olarak tanımlanabilir. Güvenlik, performans, kalite, teknoloji ve konforu bir arada arıyorsanız; Angel New Family sizin beklentilerinizden fazlasını sunmakta. Sınıfındaki tekneleri ilk bakışta görsel ve mekanik açıdan da geride bırakmakta.

Angel New Family’de 1 adet çift kişilik master kabin,1 adet tuvalet ve mutfak bulunmaktadır. Ayrıca havuzluk kısmında sohbet edeceğiniz, yemek yiyebileceğiniz yada akşam üzeri güneşin batışını zevkle izleyebileceğiniz 5 kişilik U şeklinde oturma grubu bulunmaktadır. Angel New Family 4 mevsim gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz, her türlü hava şartı için geliştirilmiş kuvvetli gövde yapısına sahi. Derin gövde tasarımı ile yüksek süratte ve her hava şartında maksimum güven minimum serpinti sağlamakta.

Angel New Fami ly serisi tekneler jelkottan boyalı olarak çıktığı için Angel Yachts istenilen renkte dökme imkânı sunmaktadır. Bu sayede sınıfındaki diğer teknelere göre daha hafiftir. Bu özelliğiyle de yakıttan tasarrıf etmenizi sağlıyor. Jelkotlu yüzeylerin düzgünlüğü ve ahşap işçiliğinin kalitesi kendini belli etmekte. Sağlam, estetik ve paslanmaz aksesuarlar tekneye oldukça şık bir hava vermekte.

Angel New Family modelinden 2011 sonu itibariyle suda 33 adet bulunmaktadır. Motor ve ağaç çeşidindeki değişikliklere göre bronz, silver ve gold olmak üzere üç ayrı paket fiyat ve ödeme seçeneği bulunuyor. Angel New Family, sportif tasarım, kalitesi ve güvencesi ile sizi beklemekte.

 

Angel Yachts, denizde yüksek standartlar, işlevsellik, kusursuz form ve performans değerlerine verdiği önem ve her detay düşünerek en yüksek teknoloji kullanarak üretimini gerçekleştirdiği teknelerden biri olan Angel Baby, dayanıklı ve güvenli denizcilik özellikleri ile tüm aile ve arkadaşlarınızın beğenisini kazanacak olan ince ve yumuşak sürüş konforunu bir araya getirir. Geçen bu seneler sonunda kazanılan tecrübe, deneyim ve her geçen gün artan kalitenin devamında, 2005senesinde Ali Bahadır’ın torunu olan Angel Cengiz Şıklaroğlu, tersanesinin ismini Angel Yachts olarak değiştirerek çalışmalarına İstanbul’dan devam etmektedir. Angel Baby, özellikle macera ve keyif için tasarlanmıştır.

 

Angel Yacht ne zaman kuruldu? Daha çok genç olmana rağmen, uzun yıllardır bu sektörün içindesin?

1983 doğumluyum. Bu işe en büyük girme sebebim, bizim aileden gelen bir tersanemiz vardı. 1863 yılında kurulan Bahadır tersanesi, anne tarafından bir aile mesleği diyebiliriz. Trabzon’daydı, tersane 1989 yılında kapandı. Bütün aile hüzne boğulmuştu. En büyük amacım bütün çocuklum boyunca tersaneyi tekrar canlandırmaktı. 6 yaşındaydım ama çok net hatırlıyorum. Ondan sonra, aradan seneler. Benim tekne işine tabii ki aile mesleğinin her zaman artısı oldu. Gerçekten çok önemli bir firma idi, Bahadır tersanesi balıkçılar tarafından hala iyi bilinir ve çok büyük işlere imza atmıştır. Hatta Suhulet araba vapuru yapılırken İngilizler taşeron firma olarak Türkiye’den gitmişlerdir.

Bu konuda bir eğitim aldın mı?

Okul olarak üç tane üniversite değiştirdim, sonunda mezun oldum. İlk önce Marmara Diş Hekimliğini kazandım, ondan sonra İTÜ Uçak ve Uzay Mühendisliğini kazandım. Sonra okuldan attılar beni, iş peşinde, yarış peşinde koştururken.

Yeditepe Sanat Yönetmenliğine girdim ve ondan sonra tekrar İTÜ Uçak ve Uzay’a döndüm. 2007’de son dokuz dersim kalmıştı ve iki ay önce onları da verdim. Neticede artık Uçak ve Uzay Mühendisiyim. 2004 başında Aselsan’a staj için gitmiştim. O zaman İTÜ’de Uçak ve Uzay Mühendisliği okuyordum şase üzerine bir ders için Aselsan’a gittim. Orada çalışırken kompozit malzeme üzerine bilgi almaya başladım. Daha sonra Sahil Güvenlik tekeleri üreten Ekber Onuk ile tanıştık. Bu bilgileri teknelerde nasıl kullanacağımı da ondan öğrendim. Bilgilerimi işe çevireceğim zaman, bana çok yardımı dokundu. Piyasayı gösterdi ve biz çizimlere başladık. O zaman piyasada çok iş vardı, inanılmayacak kadar. Lobster tekneler çok gözdeydi, Saint Juan isimli bir yurt dışı firması burada kalıplarını yaptıracak birini arıyordu. Bizde onlara bir proje hazırladık. Projeleri beğendiler ama o zaman yaşım ufaktı. Bir imalathanem olmadığı için işi bize vermediler. Aradan iki ay geçti, gene o ekipten birisi geldi. Bize 12 metre kalıbı yapmamızı önerdiler. 12 metre kalıbına başladık. 2005’in başı, biz 12 metre kalıbını yaptık ve onlara sattık. Model tekne bana kaldı, 12 metre’nin model kalıbına başladım. Modeli bu sefer ürüne çevirmeye başladım. İlk yaptığım tekne, 12 metre iki tane 315 beygir Yanmar Motor koyduk, onu sattık. Bundan sonra Pazar açılmaya başladı. Ne yapabiliriz diye düşünmeye başladım. Hiç evden çıkmadan 70 gün çalıştım ve tekneleri çizdim.

Nasıl tekne satabiliriz, 70 gün boyunca ne imalathaneye gittim ne başka bir şey yaptım. Sadece evde çizim yaptım ve dört tane model çıkarttım. Süper Sport ismini verdiğimiz 9 metre, Family modeli 10 metre ve 12 metre’yi düzenledim. Saint Juan’a yaptığımız 15 metre Lobstar’ı yeniden tasarladım. Süper Sport modeli Amerika’da o zaman araba parçası getirdiğim bir arkadaşım vardı, ona yolladım çizimleri. Çok beğendi, bunu burada satarım dedi. 3 tekne ona yaptık, bir sene içerisinde. 15 metre modellerimizi bir firmaya taşeron verdik. 6 adet bizden tekne satın aldılar ve böylece, 2008 krizine geldik.

Kriz döneminde ve sonrasında neler yaptın?

2008’de sektör zaten çok büyük bir krize girdi, bir anda bütün piyasa küçüldü, ufaldı, her şey birbirine girdi. 2008 krizi bizde çok kötü geçti.

Ondan sonra ben tekrar 70 gün eve girme işine baştan başladım, ya orada kalacaktım ya da büyüyecektim. Otak olarak birileriyle görüşmeler yaptık, bizim için başarılı geçmedi. Sürekli ne yapsak ne etsek derken “seri tekne üretim” fikri aklıma geldi. Çünkü tekneleri butik olarak yaptığımız için, maliyetler inanılmaz yüksek oluyor. Metrekarelerimiz ufaktı, çalıştığımız dükkanlar ufaktı. 2008 sonunda dedim ki seri üretime döneceğim, satış amacım 50 adedi geçecek.

Yurtdışına da tekne satışı ve proje satışı yaptın galiba…

Sergie Gimila ile tanıştım, Rusya’dan, bizim ufkumuzu açan en büyük adamlardan birisidir. Abramoviç gibi bir sürü müşterisi vardı ve Rusya’da yat kulübü de sahibidir. Dedi ki bir şeyler yapın, biz adamın nereden, nasıl geldiğini, bizi nasıl bulduğunu, hiçbir şey bilmiyoruz. Adam sadece bir şeyler yapın dedi. Ondan sonra biz adamı ciddiye mi alsak derken ben Rusya’ya Moskova’ya adamın yanına gittim. Orayı görünce dedim ki, bu bizim velinimetimiz olabilir. Moskova’da tanımayan yok, Poker Run türü tekne yarışları düzenliyor, orada her şeyi yapıyor. Family modelini beğenmedim dedi. Aradan iki ay geçti, bizden Süper Sport istedi. Bir tane benzinli 502 beygir makine koyduk içine. 50 milin üzerinde giden klasik tekne yaptık, bunu çok beğendi. Sonra dedi ki, ben sana yarın bir müşteri getireceğim. Müşteri beklerken John Terry’yi getirdi, İngiliz futbolcu geldi. John Terry’e 15 metre tekne verdik. Geldiklerinde Aralık ayının başıydı, Şubat sonu teslim etmemizi istediler. John Terry’nin lacivert teknesini yaptık. Yine ben sana birisini daha getireceğim dedi, Bizim Roman Abraviçle tanışmamız böyle oldu. Abramoviç Türkiye’ye geldiğinde biz sadece bir kere elini sıkabildik. O kadar izdiham vardı, başka bir iş için gelmişti ama bize getirildi, biz inanamadık. Bizim ufkumuz böyle bir anda büyüdü, herhalde hayatımız kurtuldu dedi, 182 metre tekne olacak, şöyle olacak, böyle olacak, bir rüzgar geçti. İşin içinde böyle kavrulduk, ondan sonra çizim yaptık. Her şeyini bize organize ettirdi, her şeyini biz yapacağız diye çalıştık ondan sonra bizden inanılmaz teminatlar istedi. Herkese gittim, her bankaya gittim, iş nerede ise geliyordu. Gelecek paralar çok büyüktü 36 milyon dolar, ondan sonra biz bu teminatı bulamadık tabii, bizi aşan bir şey. Bu nedenle işi yurt dışımdan Lursen tersanesine verdiler. Ancak Lursen Teranesi’nin de çizimini beğenmediler ve bizim çizimi satın aldılar. Sohum tersanesinde şu an iş yapılıyor. Bu işi alamadığımıza üzüldük ancak, sadece çizim yapmamız bile bize inanılmaz şevk verdi. Demek ki bizim çizdiğimiz bir şeyler yurt dışında insanlar tarafından beğeniliyor. Bizim yaptığımız işler Rusya’da duyulunca Rusya’da iki üç gazetede haber olarak yer aldık. Bize bu tarz bir sürü avantaj sağladı ve gurur verdi.

Seri üretime ne zaman başladınız?

2008 sonunda ise tamamen seri üretime başladık. Yıllık 50 adedin üzerinde tekne üretmeyi hedefledik. Komple baştan sona imalatı planladık, mesela cam alırken toptan aldık, her malzemeden 20 tekne 30 tekne için mal aldık, ürettirdik, sürekli ilerledik. 2011 yılı için müsteşarlıktan 15 metreye kadar en CE belgesi alan tekne üreticisi seçildik. Avrupa2da da bunu özellikle söylüyorum bir fuarda yapılan seçimde, ki bu arada biz Avrupa’da hiçbir fuara katılmadık, klasik ve mini Lobster sınıfında Avrupa dördüncüsü seçildik. En çok tekne üreten firma olmak bize sürekli şevk verdi. Amacımız yeni tekne,  yeni bir model daha geliştirdik. Fisher modelimizi seri üretime geçtikten itibaren 69.000TL’den satacağız.

Angel Yacht’ın stratejilerini nasıl özetlersin?

Ben bunu özellikle söylüyorum zaten Angel Yacht’ın amacı, otomobil firmalarını örnek alırsak. Toyota, Volkswagen gibi bu segmentte yer almak. Ferrari yapmak, Lamborghini yapmak istemiyorum. Benim amacım, her koyda müşterilerim olsun, benim müşterilerim hiç bitmesin, halkın kolay alabileceği bir tekne üretmek. Doğru mu yapıyorum, yanlış mı yapıyorum bilmiyorum. Marka değerimiz düşüyor mu çıkıyor mu? Amaç çok tekne üretmek, şu ana kadar doğru yaptığımı düşünüyorum. Bana göre stratejimizin artıları var, piyasamı hareketli tutuyorum, büyük bir istihdam sağlıyorum ve daha çok müşterinin elini sıkmak istiyorum. 2011 yılında 42 tekne teslim ettik. 2012 yılında da satışını yaptığımız altı tekne teslim edilmek üzere üretiliyor. Şimdiki hedefimiz yılda 100 tekne üretmek. Bu hedef de bir basamak yukarı çıkmaktır. İşi sonlandırmak gibi olmasın ama, tekne üretimi iyi ancak bu kadar büyür. Bir adım daha yukarıya çıkmak istediğimiz zaman boyut beni aşacaktır. İnsanlara güvensizlikten dolayı ben kurumsallığı beceremiyorum. İşi bu nedenle de daha büyütmek istemiyorum. Bu düzeyde daha sağlam adımlarla büyüyüp hep piyasada var olmak isti yorum. Bir adım daha büyümek benim hesaplarıma göre 70 milyon dolar yatırım gerektiriyor.

 

Teknelerini pazarlarken neler düşünüyorsun, teknelerinin talep görmesindeki sır nedir?

Hep söylediğim şeylerden biri de budur. Ben en güzel, en sıra dışı, kozmik, uçan daire gibi tekne çizemem ama benim çizdiğim her tekne satar. Özellikle söylüyorum , piyasada bir sürü tasarımcı var, herkes tekne çiziyor ama çizilen teknenin acaba kalıbı olabilecek mi, acaba jel coat ‘tan ürün nasıl çıkacak, acaba bunları biliyor mu , acaba su da nasıl olacak, acaba dalga çarpması nedir, aerodinamiği nasıl , hidrodinamiği nasıl? Bütün bunlara bakıyorlar mı ve de en önemlisi müşterinin gereksinimlerini karşılayabilecek mi?

Bir teknenin tasarım açısından iyi olması yeterli değil önemli olan insanın tekne de özel bir hayat geçirebilmesi. Tekne de duş alabilecek, sevgilisi ile özel bir zaman geçirebilecek, gerekiyorsa dinlenebilecek, gerekiyorsa güneşten kaçabilecek, yemek yiyebilecek yani bunların hepsini yapabilmesi çok önemli. Tüm bunları yapabileceği bir teknenin ekonomik fiyatı olması da bir başka önemli bir konu. Bunları her firma yapabilir ama hangi fiyata? Satıştan sonra nasıl servis veriyorlar, ikinci el fiyatlar hangi seviyede? Benim istediğim önemli konulardan biri de ikinci el piyasasının oturmasıydı. Artık piyasa belirlendi, bu sayede de sıfır tekne satmakta çok rahatladım. Müşteri alırken ikinci el fiyatını biliyor, ayrıca satılan teknelerin sahipleri de genellikle benden daha büyük tekne aldıkları için teknelerini satıyorlar. Bu da benim müşteri bağlılığı konusundaki avantajım. Teknelerini sattığım insanlar beğendikleri bir tekneyi sattığı için malını ucuza satmıyor,  sıfır ile ikinci el arasında nerede ise 5.000 Euro oynuyor. Herkes teknesinden memnun, kimse teknesini satma ile de uğraşmıyor. Bu da bir tek ne içi üreticisinin en çok gururlandığı şeylerden bir tanesi.

2012 için hedefler daha belirginleşmiştir, hedefler nedir?

2012 için hedef derken zaten Angel Yacht olarak bizim bir tek hedefimiz kaldı. Seri üretim 26 metre Motor Yacht yapacağız, projesini tamamladım, fuardan sonra hemen başlıyoruz. Komple jelcoat’tan çıkan 26 metre bir tekne yapacağız, inşallah başarılı olur. Zaten ilk tekneyi kendime yapıyorum. Ondan sonra da seri üretime geçeceğim. Ama seri üretim derken bu tek neden yılda bir tane yapacağız. Ayrıca, Angel Yacht olarak kabuk verdiğimiz ve isimlerini vermemin doğru olmadığı birçok firma var. Bu konuda da çalışmalarımız devam edecek, ayrıca amatör tekne üreticisi müşterilerimiz var. Mimar, mühendis ve bu işlere meraklı olan, ayrıca hobi olarak uğraşmak isteyen müşterilerimiz de var. Onlara kabuk tekne veriyorum, kendileri istedikleri gibi tekne üretiyorlar. Hedeflerimizi bu şekilde özetleyebilirim. İşi daha fazla büyütmek istemiyorum, şu anda üretimimizi Tuzla’da ki 4.000 m2 kapalı alanda ve Silivri’de ki 1700 m2’1ik tesiste yürütüyoruz.

Sporcu Cengiz’den de bize biraz bahseder misin?

Offshore bize çok şey kattı, çoğu insan beni Drag yarışları ile ilgili bilir ama Drag yarışlarında otomobil sporları federasyonunun çalışmamasından dolayı, özellikle söylüyorum bizleri kaybettiler. Ama,bir kapı kapanır, bir başka kapı açılır. Offshore yarışlarına katılmaya başladık, offshore yarışlarından çok memnunum, gerek mücadelesi, gerek organizasyonu, gerekse de eğlencesinden çok mutluyuz. Burada Angel  Yacht’ın tanıtımı açısından çok önemli. Offshore yarışlarının Angel Yach’ta çok katkısı var, insanlar da göz aşinalığı oluyor.

Hiç söylemeseler de, hiç görmüyoruz deseler de sonuç; olarak her müşteride konu bir şekilde oraya geliyor. Angel  Yacht’ı  offshore yarışlarından biliyoruz diyorlar. Müşterilerimin % 80’i bizi yarışlardan biliyor, kalan 20’lik kesimde zaten televizyon izlemiyor. Offshore yarışları Angel Yacht olarak bize bir başka katkısı da orada eğleniyoruz ve özellikle ben orada dinleniyorum aslında orada da çalışıyoruz ama kafamız rahat. Çünkü ben telefonumu hayatta kapatmam ama yarış zamanı kapatıyorum. Artık herkse de biliyor ki Cengiz yarışlarda iken telefonunu kapatır. Bu bile bana huzur veriyor, sonuçta dinlenmek yatmak değil, benim dinlenmem zihnimin dolu olmaması, ayrıca Offshore yarışlarında insanların birbirine yardım etmesi, özellikle Yupi abinin destekleri çok önemli. Bu ortam bize huzur veriyor.

Nastl oluyor da bu kadar uygun fiyatla tekne sattyorsun?

Ucuz tekne satıyorum diye piyasada beni eleştiriyorlar. Angel Yacht üretimi teknelerde mal kaybı veya kalitesiz ürün kullanılmıyor. Angel Yacht polyesterini Azerbaycan’dan, elyafını Ukrayna’dan alıyor, tikini kendi ithal ediyor. Bütün aksesuarlarını Amerika’dan kendi getiriyor, hepsini bir arada yapan tek firmayız Türkiye’de. Belki, bir iki kalemi yapan vardır ama hepsini bir arada yapan yok. Camı gidip Trakya Cam da kestiriyoruz. O yüzden de biz satın alırken kazanıyoruz, seri üretime geçmenin en büyük kârı da bu. Biz bir sene, bir buçuk sene sonra ne kadar malzeme ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Her zaman tedarikliyiz, depomuz da bir ağaç satan firma kadar ya da polisaj satan firma kadar hammaddemiz var. Alırken kâr ediyoruz ve iş gücünden kâr ediyoruz. Patronluğum masada oturma patronluğu değil. Ben de elemanlarım ile beraber bedensel olarak da çalışıyorum, çünkü bu benim işi takip etme yöntemim. Patron işiini öğrenmelidir, bazı tekne üreticisi arkadaşlarıma çok kızıyorum. Ham maddeyi tanımıyorlar, işin yapılma sürecini bilmiyorlar, işlerini takip etmiyorlar. Hammaddeyi tanıyacaksın ki, işin takibini yapacaksın ki, maliyetlerini kontrol altında tutabilesin.

İş yapma yöntemini alaylı olarak mı tanımlıyorsun?

Her şey alaylı olarak görmekle de bitmiyor. Bazen okulun verdiği artılar da işimize de yansıtıyoruz. Artıları, katkıları işimize aktarıyoruz. Mesela herkes havanın ısısından dolayı polyesterin kuruduğunu zannediyorlar ama aslında içindeki nemi alsa sıfır derece de olsa fark etmiyor. Yani okulun da bir sürü ekstraları var. Bunlar anlayarak yapmak için bazı şeyleri okuldan öğrenerek gelmiş olman gerekiyor.

Üniversite eğitimindeki bilgi birikimi ve Aselsan stajım bana çok şey kattı, çok şey öğrendim. İyi hocalarım vardı, hocalarımızdan çok şey öğrendik şimdi görüyorum ki bilgi çok farklı, yaşım çok genç olduğu için tecrübe eksiğim var ama bilgi ile bu eksiği kısa sürede giderdim. Hala da sürekli bir şeyler öğreniyoruz, ticareti de öğrenmeye başladık çünkü sadece imalatı bilmek sadece mal satmakla olmuyor. Üretmek kadar satmak, sattıktan sonra malın takibini yapmak, hepsi çok zor. Ayrıca satıştan sonra servisi vermen de lazım .